Ahmet İzzet Bengüboz, 1896 yılında o dönemde Kastamonu Vilayeti’ne bağlı Bolu Sancağı’nın bir kasabası olan Mudurnu’nun Kaygana Mahallesi’nde doğmuştur. Babası Bengübozoğullarından Mehmet Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. Ahmet İzzet Bey, ilk eğitimini Mudurnu’da aldıktan sonra devamı için Bolu’ya gitmiştir. Bolu Sultanisi’nde öğrenci iken Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine okulunu yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nin savaşa girişi ile asker ihtiyacını karşılamak amacıyla yedek subay adayları için Şubat 1915’te celp yaşı 20’den 18’e indirilip okuldan mezuniyet şartı aranmayınca Ahmet İzzet Bengüboz için de yedek subaylık yolu açılmıştır. 4 Ekim 1915 tarihinde İstanbul’da Dersaadet Talimgahı’na giderek piyade sınıfında 13415 numara ile altı aylık bir eğitimden sonra 4 Nisan 1916’da zabit vekili namzeti (yedek subay adayı) rütbesi ile mezun olmuştur. 27 Nisan 1916’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki ilk görev yeri olan Kafkas Cephesi’ne gönderilmiştir. Çanakkale Cephesi’nin Aralık 1915’te kapanması üzerine Osmanlı Devleti görevi biten birlikleri Kafkas Cephesi’ne kaydırılınca Rus birlikleri de 11 Ocak 1916’da taarruza geçmiş ve buradaki mücadele şiddetlenmiştir. Erzurum 16 Şubat 1916’da Rusların eline geçmiş ve Doğu Anadolu’da Rus ilerleyişinin hızla başladığı dönemde Ahmet İzzet Bengüboz Kafkas Cephesi’ne gitmiştir. Burada 7’nci Fırka 20’nci Alay 2’nci Tabur 6’ncı Bölük Takım Zabitliği’ne tayin edilmiş ve Rus Ordusu’na karşı muharebelere katılmıştır. Ancak Ruslar Doğu Anadolu’daki işgallerini genişletince 14 Kasım 1916’da Kafkas Cephesi’ndeki kıtası geri çekilmek zorunda kalmış, Ahmet İzzet Bengüboz da İstanbul’a dönmüştür.
Osmanlı Devleti’nin pek çok cephede aynı anda mücadele ettiği ve savaşın en yoğun yaşandığı dönemde artık deneyimli bir yedek subay adayı olan Ahmet İzzet Bengüboz İstanbul’da bekletilmeden hemen cepheye sevk edilmiştir. Kafkas Cephesi’nden döndükten iki ay sonra Sina Cephesi’ne nakledilmiştir. Osmanlı Devleti, Mısır’ı İngilizlerden geri almak, İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan yolunu kesmek ve müttefik olduğu Almanya üzerindeki İtilaf Devletlerinin baskısını azaltmak amacıyla Filistin-Sina-Süveyş Kanalı-Mısır istikametinde iki askeri harekât düzenlemiştir. Osmanlı Devleti’nin açtığı Kanal Cephesi’nde yaşanan mücadeleler başarısızlıkla sonuçlanınca İngilizler karşı taarruza geçerek 4 Mart 1917’de Gazze’ye kadar ilerlemiştir. İngilizler Gazze’yi ele geçirmek için üç defa taarruz etmişlerdir. İngilizlere karşı Gazze’yi savunan Osmanlı birlikleri içinde savaşan Ahmet İzzet Bengüboz, 29 Haziran 1917’de zabit vekilliğine (yedek subay) terfi ettirilmiştir. Birinci ve İkinci Gazze Muharebelerinde Filistin başarıyla savunulsa da, 31 Ekim 1917’de başlayan Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngiliz ordusu durdurulamamış ve Filistin’de Osmanlı Devleti büyük bir yenilgiye uğramıştır. Ahmet İzzet Bengüboz, Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngilizlere esir düşerek Mısır’da bulunan Seydibeşir Esir Kampı’na götürülmüştür.
İskenderiye şehrinin 15 km kuzeydoğusunda, deniz kıyısında yüksekçe bir yerde kurulu olan Seydibeşir Kampı’nda Bengüboz 30 ay boyunca esir tutulmuştur. Esirler için inşa edilmiş olan çatısı ahşaptan, duvarları keresteden yapılmış barakalarda kalmıştır. Kampta yedek subay olduğu için rütbesiz erlere göre daha yaşanabilir bir ortamda kalmış ve bazı imkânlara sahip olmuştur. İngilizler, esirlere rütbelerine göre cüzi de olsa esaret maaşı ödediğinden bununla temel ihtiyaçlarını sağlayabilmiştir. Kampta kaldığı sürece İngilizce öğrenmek için çaba göstermiştir. Ayrıca bu süre zarfında fotoğrafçılığa ilgi duymuş ve cam baskı tekniğini öğrenmiştir.
Kampta, İngilizler esirlerin fotoğraf çektirmesine izin vermiş, hatta zaman zaman bu çekimleri özellikle yaptırmışlardır. Savaşın sona ermesiyle Seydibeşir Esir Kampı’ndan kurtulabilen Osmanlı subayları beraberlerinde üzerinde “esaret hatırası” yazan çok sayıda fotoğrafla dönmüştür. Ahmet İzzet Bey’in de esir kampında çekilmiş iki fotoğrafı mevcuttur. Yerde çöl kumu, arkada siyah bir perde üzerinde “esaret hatırası Mısır İskenderiye Seydibeşir 1336” yazılı bir tahta önünde çekilmiş fesli, kravatlı, mendilli, ütülü takım elbiseli, bastonlu, oldukça şık giyimli Osmanlı subaylarıyla olan fotoğrafı tipik esir fotoğraflarından biridir. Bunlar İngilizlerin esirlere iyi baktığını dünyaya göstermek için propaganda amaçlı çektirdiği fotoğraflardır. Avrupa’dan getirilen kıyafetler esirlere zorla giydirilip fotoğraf çektirilmiş, karşı çıkanlara aç bırakma gibi cezalar verilmiştir. İngilizler böylece görüntüde esirlere iyi muamele yapıldığını bu fotoğraflarla dünya kamuoyuna servis etmişlerdir. Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün savaşan ülkelerde bulunan esir kamplarına yaptığı gezilere dair raporlarda da Seydibeşir Kampı’nda esirlerin durumunun iyi olduğuna dair bilgiler yer almıştır. İngilizlerin esirlere spor, müzik, tiyatro ve el sanatları ile uğraşmalarıma izin verdikleri de rapor edilmiştir. Kampta İngilizce öğrenmenin avantajıyla Ahmet İzzet Bey esaret yıllarında sadece fotoğraf çektirmekle kalmamış, fotoğrafçılığı öğrenme fırsatı bulmuştur. Esaret günlerinin bir başka hatırası da Mısır’daki esir kamplarında kalan Türk esirlerinin yoğun olarak yakalandığı kuru çöl ikliminden kaynaklanan göz hastalığı olmuştur. Savaştan önce gözlerinde hiçbir sorun yokken esaret dönüşü göz problemleri yaşamış, uzak ve yakın gözlüklerini sürekli yanında taşımak zorunda kalmıştır.
Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri ile imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile son bulunca İngilizlerin esir aldığı yüz bin civarındaki esir Türk askerinin iadesi için Osmanlı Hükümeti hemen girişimde bulunmuştur. Önce hasta ve yaralı esirlerin sevki yapılmış, Ahmet İzzet Bengüboz’un esaret hayatı ise ancak 3 Mayıs 1920’de son bulabilmiştir. İstanbul üzerinden memleketi Mudurnu’ya dönen Ahmet İzzet Bengüboz bu sefer de kendini yeni bir savaşın içinde bulmuştur. Esaretin ne demek olduğunu çok iyi bildiğinden Mudurnu’ya döner dönmez Kuva-yı Milliye’ye hemen dâhil olmaktan çekinmemiştir.
Ahmet İzzet Bengüboz, ulusal direnişe karşı Bolu bölgesinde 1920 yılında çıkan isyanlar sırasında Mudurnu’da asayişi sağlamak üzere mahalli bir teşkilat meydana getirilmesinde rol oynamıştır. Yerli halkı silahlandırıp Mudurnu çevresindeki isyancıların yakalanması için çalışmıştır. Bolu-Düzce bölgesindeki isyanları bastırmak için Bolu’ya gelen Kurmay Binbaşı Nazım Bey, 9-10 Ağustos 1920’de Bolu’da yaşanan ikinci isyan girişimi üzerine emrindeki Kuva-yı Milliye kuvvetleriyle Mudurnu’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Ahmet İzzet Bengüboz Mudurnu Kuva-yı Milliye Jandarma Komutanı olarak Kurmay Binbaşı Nazım Bey’e büyük destek sağlamıştır. Mudurnu bölgesinden toplanan kuvvetlerle birlikte Nazım Bey 14-18 Ağustos 1920’de Bolu’ya doğru ileri harekâta geçmiş ve Bolu isyancılardan kurtarılmıştır. Ahmet İzzet Bengüboz Kuva-yı Milliye içinde yaptıklarıyla kısa sürede halk arasında ün kazanmaya başlamış ve ‘yüzbaşı’ olarak tanınmıştır.
Mudurnu çevresindeki faaliyetleriyle dikkat çeken Ahmet İzzet Bengüboz, 1 Ekim 1920 tarihinde Bolu’da oluşturulan 4’ncü Fırka emrine girerek Yusuf Ziya Bey komutasındaki 132’nci Alay Yaverliği’ne tayin edilmiştir. 4’ncü Fırka; Milli Mücadelenin ilk döneminde Bolu, Mudurnu, Düzce bölgesindeki isyanların bastırılmasında önemli rol oynayan Kurmay Binbaşı Mehmet Nazım Bey’in komutanlığında Bolu ve çevresinden katılan gönüllülerden kurulmuştur. Ahmet İzzet Bengüboz, Bolu’da Karaçayır Mevkii’nde savaş talimi yaparak hazırlanan 4’ncü Fırka birlikleri ile 29 Ekim 1920’de Bolu’dan ayrılarak Ankara’ya gitmiştir. Ankara’nın güvenliğini sağlama görevini üstlenen 4’ncü Fırka, Yunanlıların Batı Cephesi’nde saldırıya geçmesi üzerine ihtiyat kuvveti olarak İnönü bölgesine gönderilince Ahmet İzzet Bengüboz kendini yeniden sıcak savaşın içinde bulmuştur. Batı Cephesi’nde düzenli ordunun ilk birliklerinden biri olan 4’ncü Fırka içinde önce Yunan Ordusuna karşı zaferle sonuçlanan I. ve II. İnönü Savaşlarına katılmıştır. Yaverliğini yaptığı 132’nci Alay, II. İnönü Savaşı’nda Metristepe’nin alınmasında ön saflarda yer almıştır. 27 Haziran 1921’de mülazım-ı saniliğe (teğmen) terfi ettirilmiştir. Batı Cephesi’nde 8-15 Nisan 1921 tarihlerinde Aslıhanlar, Dumlupınar muharebelerine katılmıştır. Ardından 10-24 Temmuz 1921 Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Nasuh Çal, Tahtalı Baba, Afyonkarahisar bölgesindeki mücadelelere katılmıştır. Ancak Yunan Ordusu karşısında bu hatta tutunamayan TBMM birlikleri Sakarya Nehri doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Baş Komutanlığı’nda TBMM Ordusu 26 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı’nda büyük bir zafer kazanmıştır. Bengüboz, Sakarya Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar üzerine Harp Madalyası ile taltif edilmiştir. Batı Cephesi’nde savaştan savaşa koşan Ahmet İzzet Bengüboz, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile Yunan Ordusu büyük bir hezimete uğratılınca Ayvalık hattına çekilen Yunan askerlerinin takibiyle görevlendirilen birlikler içinde yer almıştır. Türk Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanınca 3 Ağustos 1923 tarihinde 4’ncü Fırka 85’inci Alay 2’nci Tabur Yaverliği yaparken terhis edilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda teğmen rütbesi ile milli orduda yaptığı vazifeden dolayı S11679 Numaralı ve 27 Mart 1928 tarihli cephede savaşanlara verilen kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.